Edebiyatın geniş zamanlı ruhu, felsefeyle tamamlanacağını düşündüğüm için Felsefe okumaya karar verdim. Felsefe varlık olarak, insan aklının sınırlarıyla çizilmiş kocaman bir güzellikler ülkesiydi. Bu felsefe ülkesinde yaşamış düşünürlerin çığlık atan cümleleri kulaklarımda uğulduyordu. En çok da Sokrates’ın kendini bir türlü anlatamamanın verdiği ızdıraba şahit oluyordum.
Platon'un mağara alegorisinde olduğu gibi gölgelere bakmaktansa, o gölgeleri oluşturan ışığa doğru gitmek istiyordum.
Yazarken bazen Tanrı'ya karşı suç işlemiş Sisyphos gibi hissediyor, sırtımda koca bir kayayı tam tepeye çıkarmayı başardım dediğimde, kaya tekrar aşağıya düşüyordu. Tekrar yüklenip yukarı çıkarttığımda tekrar aşağıya düşüyordu. Tekrar tekrar...Bu tekrarların beni yıldırmasına izin vermemeli ve yazmaya başladıysam, devamını getirmeliydim.
Romanımda, kahramanlarımdan önce yedi yıl boyunca bloguma yazdığım cümleler vardı. Hayatımın her anında, o yazdığım cümleler bir fısıltı şeklinde bana seslendiler. Mistik bir yönden yazdığım cümlelerle kendime ulaşmaya çalıştım.
Bir gün aklımın sakladığı odalardan sesler duymaya başladım. Çok sessiz konuştukları için sadece adlarını duyabilmiştim adı Yaprak’tı. Sonra ötekiler Nisa, Yusuf, Gökçe, Nergis, Çağla. İki yıl boyunca onların bana seslenmelerini bekledim. Gittiğim her yere onları da yanımda sürükledim. .Ama ben o ilk sahneyi yazmak yerine Yaprak’ın beni çağırmasını, masamın başına oturup sabırla bir kelime bile yazamadan saatlerce bekledim. Bir gün kitaplığımda öylece bana bakan Sylvia Plath’in günlükleri bana seslenmeye başladı. Yazamadan nasıl ızdırap içinde kıvrandığını anlatan cümlelerini tekrar tekrar okudum. Bu ızdırap ki bir türlü hiç durmuyordu ve beni ele geçirmeye çalışıyordu. Ama romanın kurgusu, nasıl ilerlemem gerektiğiyle ilgili bir belirsizlik içinde yüzüyordum.
Anlatmak istediğim romanın felsefi, psikolojik boyutlarını araştırmaya başladım. Kendimle amansız bir savaşa girdiğimi hissediyordum. Beynimin içindeki savaş bir türlü sona ermiyordu. Bir türlü romanın ilk cümleleri ortaya çıkmıyordu. Kaygılanmaya ve yazamamaya başladım. Ne zaman yazmaya başlayacaktım? Bir türlü cevaplarını bilmediğim sorular beynimin içinde dönüp dolaşıyordu. Sinci bir böcek gibi düşüncelerimi kemiriyordu.
Kimi insanlar romanlarını bu konuda bir mimar edasıyla yazıp, çizip bir şekle koyarlar ya, işte ben onun bir türlü başaramayacakmışım gibi geliyordu. Sonra birden bire romanın ana hatları belirmeye başladı.
Bilinçaltım çok karışmıştı. Bu ruh haliyle gerçeğe yakın rüyalar görmeye başladım. Rüyamda gördüğüm resimlerin gerçek olmaması için, kendimi dualar ederken yakalıyordum. Bir gün yazmaya çalıştığım romanı bir tarafa bırakıp kendi kendimle konuşmaya başladım. Konuştuklarımı değil ama sustuklarımı yazmaktan kendimi alıkoyamadığımı hissettim. Günlerce, saatlerce sustuklarım yazmakla bitiremedim ve en yakın dostlarım kelimelerim oldu ve bu roman ortaya çıktı.
Sartre, "bir insan her zaman bir hikâye anlatıcısıdır; kendi hikâyeleriyle çevrili yaşar; başına gelen her şeyi onlar aracılığıyla görür ve hayatını anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır" diyor.
Ben de bu romanı yazarken gerçekten yaşadım. Bazı zamanlar ise o yaşadığım hikâyeden çıkamadım.
Siz eğer bir gün yazdıklarımı okursanız, her bir kelimesine dokunun. Ben parmak uçlarımdaki uyuşukluktan hissedeceğim.
Derin sevgilerimle
Dostlar
Çok eminim, şahane bir roman çıkmıştır ortaya. Elde eder etmez zevkle okuyacağım.
YanıtlaSilTebrikler. Başarılarının devamını diliyorum :)
Sevgiler
Çınarcığım
YanıtlaSilBu güzel düşüncelerin için çok teşekkür ederim.
sevgimle
Deeptone'nin blogunda sizi gördüm hemen geldim takip ettim bende beklerim :)
YanıtlaSilHoş geldin o zaman Çağla
YanıtlaSilGeleceğim mutlaka :))
Merhaba deepten geliyoum selam vermeden gitmek istemedim :) bizede beklerim
YanıtlaSilDestina hoş geldin o zaman...
SilSana geleceğim mutlaka:)
Sevgimle
Hikayelerimizin güzel sürüp, güzel sonlanması dileğiyle diyelim o zaman, sevgiler ;)
YanıtlaSilBuzlu kalem
SilBloguma hoş geldin.
Bütün iyi niyetlerimiz hep o yönde canım..
Sevgimle
Bir süredir, galiba kitap yazmak çok kolay herkes içinden geldiğini yazıp bastırıyor, diye düşünüyorum. Ortalık basit ve derinliği olmayan kitaplarla dolu. Belki bazıları yazdıkça pişecektir ama ben belli olgunluğa gelmeden yayınlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Gelelim kitabına, gerçekten merak ettim ve okuma isteği duydum. Bu yazını çok beğendim. İfadelerin sığ değil ve yazma sürecindeki hissiyatın çok samimi. Kitabını en kısa zamanda alacağım inşallah. Ben de bloguma beklerim. Sevgiler ❤
YanıtlaSilEmineciğim
SilBen de hep öyle kitaplardan şikayetçiyim.Gençlerimizin beyinleri boş kitaplarla dolduruluyor ne yazık.
Güzel ve içten yorumun içinde tşk ederim.
Sevgimle
Merhaba:)
YanıtlaSilNe güzel aktarmışsınız yüreğinize sağlık
Haticeciğim
SilÇok tşk ederim güzel cümlelerin için..
Sevgimle
"Konuştuklarımı değil ama sustuklarımı yazmaktan kendimi alıkoyamadığımı hissettim."
YanıtlaSilNe güzel ifade etmişsiniz. Birikim ve tecrübeler arttıkça, yazılanlar da güzelleşiyor.
Yazınızı okuyunca sizde de bunu gördüm.
Kitabınızı alışveriş listeme ekledim. Almayı düşünüyorum.
Başarılar dilerim. :)
Serhat hoş geldin.
SilGüzel yorumun için çok teşekkür ederim.
Sevgiyle kal...
Merhaba çok güZel yorumlamissiniz. Kötü bile ise almayanın mutlaka alacağı gelecek şekilde Yüreğinize beyninize sağlık. 😊
YanıtlaSilBlog yazarki
YanıtlaSilSayfama hoş geldin.
Güzel cümlelerin için Tşk ederim
Sevgiyle
Yüreğinize sağlık, beni de ziyarete beklerim :)
YanıtlaSilne güzel bir bloğun var takibe aldım ben de seni bloğuma bekliyorum..sevgiler..
YanıtlaSilFace de kutlamıştım, bir kez daha kutlarım.
YanıtlaSilSevgiler