Amin Maalouf; Doğu'dan
Uzakta, kaderin ve tarihin acımasız kıskacında terk ettikleri yurtlarına dönen
bir grup arkadaşın hikâyesini anlatıyor.
Doğu'dan Uzakta,
gençliklerinin en güzel günlerini bir arada geçiren, hayalleri ve umutları olan
bir grup arkadaşın, ülkelerinde patlak veren iç savaştan sonra farklı yerlere
dağılmasını ve yıllar sonra, eski arkadaşlarından birinin cenazesi dolayısıyla
tekrar ülkelerine dönmeleriyle başlayan 16 günlük bir yüzleşmenin romanı.
Romanın başkahramanı Adam, tıpkı Maalouf gibi, savaştan sonra Fransa'ya
yerleşmiş ancak doğduğu topraklara sevgisi ve bir dönem içinde yaşadığı çok
kültürlü ve çok dinli bu coğrafyayı anlama çabası hiçbir zaman küllenmemiştir.
Ancak uzun bir aradan sonra giriştiği eve dönüş yolculuğu ve eski arkadaşlarını
bulma düşüncesi sanıldığı gibi kolay olmayacaktır. Çünkü ne insanlar ne de
doğup büyüdüğü topraklar aynı kalmıştır.
Ama yazar geçmişten ne kadar uzağa kaçarsak kaçalım aslında
geçmişte bıraktıklarımızın bize bir telefon kadar yakın olduklarını
derinlemesine hissettiriyor. Ölmek üzere olan arkadaşından gelen telefonla
birlikte yolculuk başlıyor. Terk ettiği topraklarına, arkadaşlarına geri dönmek zorunda kaldıklarını
anlatıyor. Arkadaşlığın, dostluğun, ailenin, insanın doğup büyüdüğü yerlerin ne
kadar değerli olduğunu hatırlatıyor.
457 sayfa mektuplarla
olmuşmuş bir roman ve beni okurken biraz sıktığını itiraf etmeliyim. Hikâyede
dokuzuncu güne geldiğimizde kahramanımızın kız arkadaşı ona mesaj çektiğinde, “Adam
daha sen gideli bir hafta bile olmadı” diye yazması kafamda günler konusunda
soru işareti bıraktı. Birde mektuplardan hikâyeye geçişlerde zaman hataları gözüme
çarptı. Mesela "Adam Semiramis’e sordu diye yazılacağına” bir ara kadına sordu”
diye yazılması. Hanım lakaplı kadının eski para koleksiyonunun üstünde
sultanü’l barreyn ve hakanü'l Bahreyn yazıyordu, anlamı ise; Fatih Sultan Mehmet’in
unvanı olması bana gurur verdi. Adam’ın
356 sayfadaki sarf ettiği sözü” Eli eli lama şabaktani?”(incilden)anlamı ise; Hz.
İsa’nın çarmağa gerildiğinde ölmeden önce sarf ettiği sözleri gibi manaya geliyormuş.
Amin Maalouf ile ilgili bir soruda başımın içinde dönüp durdu ve o
soru bu kitabı yazan yazarın anlattığı dinlerden hangisine mensup olduğuydu.
Kitaptan birçok cümlenin altını çizdim ama sadece bir kaçını
paylaşıyorum.
1-S. 49 sanki bir yoldaymışız gibi geliyor ve ne zaman bir
adım atsam az önce ayağımın bulunduğu yer dağılıp toz haline geliyor.
2-S.222 ben doğuştan mağlup bir medeniyete aitim.
3-S.241 İnsan Tanrı'ya inanıyorsa, onun her yerde olduğuna
iman etmek zorundadır.
4-S.284 Dünya bir vaha ve biz burada onu çevreleyen
sonsuzluğun içindeyiz.
5-S. 329 umutsuzlukla haklı çıkacağımıza, umutta yanılalım
6-S. 389 kendisine ait bir ülkesi olduğunu ve orada yüksek
sesle konuşmaya hakkı bulunduğunu hissederek büyümek ne ferahlatıcı bir şeydir.
Sayfa sayısı:457
Yayınevi:Yapı Kredi Yayınları
Yazar:Amin Maalouf
Herkesin okumasını tavsiye ederim.
paylasim için tesekurler ELIF :)
YanıtlaSilGençlikten gelen kökleri sağlam arkadaşlıkların, daha sonra savaş veya iç savaşla yitip gitmesine... kayıplara rağmen izlerinin sürülmesi ve çabalar her zaman ilgimi çekmiştir. Teşekkürler dost, okunacaklar sepetime attım. Dostlukla
YanıtlaSilEdA..
YanıtlaSilBen tşk ederim...
sevgimle...
Mehmet bey..
YanıtlaSilBen tşk ederim.
Sevgiyle,dostlukla...
Amin Maalouf'un Semerkant romanı, benim aylarca etkisinden kurtulamadığım bir kitap.. Okumanı isterim.. Ayrıca yazdığın ve de o güzel uslûbunla anlattığın romanlar içinde benim kitabımın da olmasını isterdim..
YanıtlaSilKıskanç mıyım ne?? :)))
Size sevgili hocam demek istiyorum.
YanıtlaSilElif'e imzalı bir kitabınızı gönderirseniz elbetteki kendi kelimeleri ile yorumlayacaktır.
Benimki de biraz yüzsüzlük mü oldu ne?
Sizi kelimelerin hiç bir zaman anlayamayacağı bir dille kucaklıyorum.
sevgimle..
Yazarın Semerkand ve Yüzüncü Ad kitaplarını çok sevmiştim. Ama bu kitabını sıkılıp yarım bırakmıştım nedense. Sevgiler canım ❤
YanıtlaSil